25 Kasım 2011 Cuma

Kumru

Gürkan Biçen


Sokak lambasının bağlı olduğu aydınlatma direğinin tepesindeydi. Direk ağaçtandı ve yeşil renkliydi. Gün ağardığından, işletme hattın elektriğini kesmişti. Kuvvetle muhtemel lamba soğumuş, doğal bir sıcaklık için güneşin kendisini okşamasını bekliyordu. Ortalık aydınlansa da henüz ısınmamıştı. Gecenin kaldırımlara bıraktığı serinlik hala oradaydı. Rüzgâr kaldırımlardaki ayak izlerini süpürmüş, sokağı yeni güne hazır hale getirmişti. Direğin tepesindeki gözcü yerini almış bekliyordu. Sokak çok geniş değildi. Belki yedi-sekiz metre kadardı. İki yandaki kaldırımları da hesaba katarsak on demek mümkündü. Direğin bulunduğu kaldırım bir duvara bitişikti. Tek katlı bir evin bahçe duvarı. Hemen karşıda ise bir başka tek katlı ev yer alıyordu. Bu evin bahçesi ise direğe göre evin sağındaydı. Sokağı kesen bir başka sokak bahçeyi köşe haline getiriyordu. Her iki bahçede de meyve ağaçları vardı. Direğin hemen arkasındaki bahçede devasa bir erik boşluğu kaplıyordu. Bahçenin bir tarafından yükselen ve neredeyse bir minare boyunu bulan kavak ise bir gözetleme kulesini andırıyordu. Karşı bahçenin ağaçlarını gören bu direğin tepesi olmasaydı kavağın dallarında bir yer tutabilirdi. Ama bu direk karşı bahçedeki elma ağacını gözlemek için en müsait yerdi.

Yaşlı bir el elma fidanını dikerken “Bismillah” demiş ve vakti zamanı geldiğinde meyvesinden yemeyi ummuştu. Takdiri ilahi, ömrü vefa etmemişti. Onun ölümünün seneyi devriyesinde elma çiçeğe durmuş ve o yıl ilk meyvesini vermişti. İlk çiçek elmanın yaprakları arasından yüzünü gösterdiğinde, onu çiçeği koklarken gördü. Onun o ilk çiçeği seyredişine dalmış, sanki çiçeğin kokusunu onunla birlikte almıştı. Çiçek ne kadar hoş ise o da o kadar zarifti. Ara sıra etrafına bakıyor, çiçeğe olan sevgisini bir görenin olup olmadığını anlamaya çalışıyordu. Bu bakışta bile bir cazibe vardı. Sonra bahçe kapısı açıldı. Ayak sesleri elma ağacına yaklaşırken o da kimselere görünmeden çiçeğin yanından ayrıldı. Bir meltem onun çiçeğe söylediği sözleri direğin tepesine kadar taşıdı: Yarın yine geleceğim.

Bahçe kapısındaki ayak sesleri elmanın yanında son bulduğunda iki çift gözün elmanın dalında gülümseyen çiçeği dikkatle incelediğini gördü. Rüzgâr onların seslerini taşısa da, aynı anda sokaktan geçen bir simitçinin yükselen sesi bastırdığından ne konuştuklarını anlayamadı. Simitçi pencerelerin birisinin açılmasını ümit ederek bahçenin kenarından geçti ve az sonra diğer sokağın ucunda gözden kayboldu. Tekrar elmaya baktığında iki çift gözün de bahçede olmadığını gördü. Onlar da gitmişlerdi. Simitçi ve iki çift göz buharlaşırken, çiçeğe yarın yine geleceğini söyleyenin hayali gözlerinin önünde duruyordu. Artık rabbinin vereceği rızkı aramalıydı. O da ayrıldı. İki bahçeyi de gören direk artık misafirsizdi.

Güneş elmaya dokunmaya başladığında direğin tepesindeki yerini aldı. Bu sabah, yarın yine geleceğini söyleyeni bekleyecekti. Elmaya baktı. Gülümseyen ilk çiçeğin bir üst dalında yeni bir hayat belirtisi vardı. Yeşil yapraklar arasından uç veren beyazlığı görebiliyordu. Acaba diye düşündü, az sonra gelecek olan bu ikinci çiçeği gördüğünde birincisini unutur mu? Ondan vazgeçer mi? Bunu ancak görerek öğrenebilirdi. Nasıl olsa, o da az sonra gelirdi. Güneş yarım mızrak boyu yükselmişti. Burada daha fazla durursa rabbinin vereceği rızkı aramada kusur göstermiş olurdu. Ayrılmalıydı.

Birkaç sokak ötede onu gördü. Asfalt yolun kaldırıma tutunduğu yerde hareketsizce yatıyordu. Simit fırınının önündekiler, “yazık” diyorlardı. “Fincana değdi, demek ki kaçak varmış atlama yaptı”, diyordu birisi öbürüne. “Yarın yine geleceğim” sözü yankılandı benliğinde. Çiçek onu beklemekteydi ve gelmeyişini sözünü tutmamasına yorabilirdi. Direğin tepesine, onları bir gün evvel ilk kez gördüğü yere döndü. İki çift göz yine bahçede, elmanın yanı başındaydılar. Bu durumda oraya gidemezdi. Sesini topladı ve “Ey güzeller güzeli çiçek! Beklediğin nazenin dönüşü olmayan bir davete icabet etti. Beni buna şahit kılan, onun sözüne sadık olduğunu bilmeni istiyor. O, sizi elbette buluşturacak. Şimdi sana düşen güzel bir sabırla meyveye durmaktır.”, dedi.

Bahçenin içindeki iki çift göz bakışlarını çiçekten ayırıp sesin geldiği yere, karşı taraftaki direğin tepesine yönelttiler. “Kumruya bak ne güzel ötüyor” dedi birisi. Diğeri başını sallayarak onayladı onu. Çiçek ise kimsenin göremediği bir damlayı bırakıverdi. Rabbim, dedi sonra, beni olgun bir meyve kıl…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder