19 Ocak 2012 Perşembe

Rüya Mahkemesi

Gürkan BİÇEN

Elimdeki bettoyu denemek için kağıda döktüğüm bu kelimeler gün gelecek karşıma birer suç unsuru olarak çıkacaklar. Diyecekler ki bana, işte biz, senin hiç düşünmeden döktürüverdiğin kelimeleriz. Sen, evet sen, kelimelerin namusunu hiç düşünmüyor, onları yerli yersiz kullanıyordun. Hatta sen kullandığın kelimelerin ne anlama geldiğini dahi çoğu kez bilmiyordun. Sadece tahmin ediyor ve kulağa hoş gelmesine bakıyordun. Seni gidi üç kağıtçı seni... Üç kağıtçısın çünkü, ses uyumundan istifade ile insanlara çok önemli şeyler söylediğin izlenimini veriyordun. Onlar senin çok önemli şeyler söylediğini zannedip kulak kabartıyorlardı.

Hayır, diye haykırdım. Yüz binlerce kez hayır. Sizler benim ürünümsünüz. Sizler beni yargılayamazsınız. Sizlere ben hayat verdim. Zihnimden geçen her kelime, dilimden kalemimden dökülen her kelime onun bana aidiyetini ispat eder. Ben olmasam siz yoksunuz. Öyle olduğu halde kalkıp beni yargılamaya çalışıyorsunuz. Sefiller...

'Ha ha ha ' diye bir kahkaha patlar mahkeme salonunda. Sayın hakim, der kelimelerin sözcüsü. Evet der, bunun gibilerini çok görmüştük. Biz de, siz de... Bunlardan onlarcasını, hatta yüzlercesini unutulmuşluğa mahkum etmiştik, bu salonda. Ama dikkat ediniz, hiçbiri ama hiçbiri böylesine kof ve cüretkar bir iddia atmamıştı ortaya. Kimi biraz diretir, sonra kabul ederdi suçunu. kimi baştan bilirdi ne durumda olduğunu. kimisi de söz verirdi, düzeleceğine dair. Böyleydi bu bugüne kadar. Ama bu, sefiller, diye bitirdiği konuşmasında haddini aşan bir iddiayı attı ortaya. Neymiş efendim, kelimeler, evet şu salonda görmüş olduğunuz bizler, onun malı imişiz. Kendisi söylemese, düşünmese, yazmasa biz de olmazmışız. 'ha ha ha çok komik'. Çok komik çünkü, biz ondan önce yüzlercesini yargılamadık mı? Neden ondan önce olmamız imkansız? Peki, kimdi o budalaları yargılayan? Hem seni şu an bu salonda sorguya çeken kim? Ey şaşkın! Bizler senden önce de vardık senden sonra da var olacağız. Belki bu salon senin gibi binlercesini görecek.

Tuhaf, diye haykırdı. Beni yargılamaya kalkanlara bakın. Ben sizi dile getirmesem siz kendinizi dile getirip adınızdan bahsettirebileceğinizi mi sandınız? Bunu yapabilecek misiniz? Kurmuş olduğunuz bu mahkeme dışında hangi yerde kendi kendinizi ifade edebiliyorsunuz? Bizler sizi bir araya toplamasak ve sonra 'sözlük' dediğimiz o nesneye bakıp sizi arayıp anmasak kimin umurundasınız?

Tuhaf tabii... Varlığınız bana bağlıyken beni yargılamaya kalkıyorsunuz. Şimdi konuşmasam, düşündünüz mü hiç, kimbilir kaç tanenizi yokluk alemine mahkum edeceğim?

Susturun şu ukalayı, diye bir ses yükseldi salondan. Ardından haykırmalar. Ama öylesine bir curcuna ki herşeyi ortaya koyuverdi bir anda. Bir tek ses veya bir grup ses duymuyordunuz. Binlerce, yüzbinlerce ses yükseliyordu salondan. Şaşkınlıkla gözlerini seyircilerin üzerinde gezdirdi. Yeryüzünün tüm kelimeleri orada ve yalnızca kendi anlamlarını haykırıyorlar. Yalnızca kendi anlamlarını. Hiçbirisi yanındakinin neyi ifade ettiğini bilmiyor.

O kimdi, diye düşündü bir an. 'ukala' diye bağıran kimdi? Dikkatle baktı. Evet, az önce onların sözcülüğünü yapandı o. Daha dikkatli baktığında onun bir kelimenin anlamına bakmak için açmış olduğu sözlük olduğunu gördü.

İrkilme rüya mahkemesinin sonudur!..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder